25 Ekim 2010 Pazartesi

Saçmalardan Seçmeler.

Dün gece tam bir felaketti.
Eski sevgilim, tivilift saçmalığındaki Jacob'a acayip benzer. Ona Jacob diyek o zaman. Ben Jacob'dan yazın başında ayrılmıştım. Ama ne ayrılma! Hayatımda kimseye bu kadar kırıcı olduğumu hatırlamıyorum. Tamam, bununla gurur duyduğumu söyleyemeyeceğim ama böyle olması gerekiyor gibi görünmüştü o zaman. Tabi daha yeni yeni bunun hoş olmadığını anlamaya başlıyorum.
Jacob, bu dünyada gördüğüm erkeklerin en nazik, en kibar, en fedakar insanlarından diyebilirim rahatlıkla. Ve bunu sadece sevgilisiyim diye bana değil, bütün çevresindekilere yapar. Ve ben de bu çocuğun bu yönüne bayılıyordum.
Tabi, ben Jacob ile kırıcı bir ayrılma durumunu yaşadıktan sonra, çocuk haklı olarak benimle konuşmadı. Konuşmasını da beklemiyordum zaten. Ama ben onunla arkadaş olabilmeyi çok isterdim, ama çok fazla şey istiyorum galiba.. Ama mesele bu değil.
Mesele, artık çocuğun her yerde karşıma çıkıyor olması.
Beni hayatından silmiş olabilir ama 'neden' benim hayatımın hep bir yerlerinde oynamak zorunda anlamıyorum. En yakın iki arkadaşımın birinden söz etmiştim, Lex. Bir de Karmen vardır. Çekik gözlü, minyon, tam bir japon. Bu Jacop, geldi Lex ve Karmen çok yakın arkadaş oldu. Bir gün Lex geliyor, bana diyor ki "Biz Jacopla pazar günü börek yemeye gidicez."
Ertesi gün Karmen diyor ki "Jacop, Lex, ben şuraya gidicez" falan. HÖH NOLUYOZ! Onlar benim dostlarım olooom.

Ve bir de Fransız'ım var benim bir tane. Sıra arkadaşım. Güzel bulduğum ender kişilerden. Onunla da iyi aramız. Konuşuyoruz biz Fransız ile. Pat Jacop geliyor, Fransız'ı alıp gidiyor. ULAN GAVUK, BİZ KONUŞUYODUK SANA NOLUYO.

Şimdi gel de sinirlenme. Çocuk her yerde karşıma çıkıyor ya. Ben işte sinirliyim, bunları düşünüyorum. Facebook'ta statume yazdım, baya kötü şeyler onunla ilgili.Aradan yarım saat geçmedi, Sıpa aradı. Sıpa diyorum, çünkü tam bir sıpa. Facebook'da kardeşim olarak ekli dört kişiden biri. Değer veririm ona, ama kardeş olacak kadar değil. Ama neden ekledim kardeşlerime, bilmiyorum. Neyse, Sıpa ağzıma sıçtı. "Sen nasıl böyle yazarsın, işte onun amacı kötü birşey yapmak değil" vs.
"İyi" dedim ben de. "Tamam Sıpa, her zaman ki gibi hata ben de." deyip kapadım telefonu.

Bu sabah, Sıpa'yı gördüm okulda, beni yanına çağırdı (uşağıyım ya hani ben), "Dün yaptıkların neydi öyle"
"Yaptım işte birşeyler."
... Konu yine geldi benim mongolluğuma. en son sinirlendim "tamam" dedim "hep haksızım, siz daima haklısınız" gibisinden bişey geveledim, tam hatırlamıyorum şuan.
o da baktı şöyle bir bana, "senin g*tün kalkmış" dedi. o anda benim şarteller kısa devre yaptı. yahu ben naptım ki? suçu üzerime alınmışım, gene olan benim arka tarafıma olmuş. sırf face'de statume bunları yazdım diye bir yerim mi kalkmalı. insan değil miyim, bir anlık sinirime geldi , yazdım, ne var bunda? tamam, sinirim geçince, hoş olmadığını fark ettim zaten. 
ben direk Sıpa'nın yanından gittim. Gitmek zorundaydım, ona karşı yanlış şeyler söylemek istemiyordum. Çünkü bende hep böyle oluyor, aşırı bir duygu seline girdiğim zaman hep yanlış şeyler yapıyorum. [ Bknz: Facebook statum, Bknz: O anki heyecanla Jacop'ı kırışım ]

Bilmiyorum, artık ne olacak. Ama canıma tak etmeye başladı. Teneffüslerde dışarı çıkmıyorum. Test çözüyorum. (Ha, ne ben mi?) (Evet, kesinlikle). Neyse, öğleden sonra Bro ile dertleştik biraz. Bro, Sıpa gibi son sınıf. Ama ciddi anlamda Bro. Bir insanı bro olarak ancak bu kadar sevebilirim herhalde. Bir gün konuşamıyım hemen özlüyorum. O da iyi geldi bana , ama napıcağım bilmiyorum işte.

Bayramda da Kaş'a gitme durumumuz var arkadaşımla. Umarım annemlerden izni alırım da giderim, herkesten uzaklaşmaya ihtiyacım var. Hem oranın erkekleri baya iyi oluyormuş. Güzele bakmak sevaptır derler, eh bu yakışıklılar için de geçerli değil midir?

23 Ekim 2010 Cumartesi

Tek sorun ben de gençler.

Ben bir malım.

Tam bir "hepimus ergenus" modundayım. Bilip bilmedik yere kuruntular yapıyorum her defasında. İnadına kendimi üzmek için çırpınıyorum ya da üzmek değil de suçu hep başkaların da aramak gibi.. Ama artık farkındayım.
Tek sorun ben de.
Ama bunun üstesinden gelmek gibi bir çabam yok. Ben böyle mutluyum. Benim rahatlama yöntemim bu. Ama insanlar anlamıyorlar ! Nasihatlar, nasihatlar, nasihatlar..

Bon Jovi, Hallelujah dinliyorum şuanda. Yine duygusallaşmışım her zaman ki gibi onu düşünüyorum. Her şarkıda olduğu gibi.. her mısrada onu arıyorum, ya da her baktığım yer de. Aramaktan hiç vazgeçmiyorum ama biliyorum aynı zaman da, hiç bir zaman göremeyeceğimi..
Seth diyelim ona tamam mı? Yeşil gözleri, siyah saçları var. Uzun boylu, atletik ve hayatımda gördüğüm en seksi çocuk. Kışın giydiği deri ceketlerdendir ya da yazın ki siyah tişörtlerindendir bilinmez, kötü çocuk havası var sanki. Böyle ukala gülüşü, hatta bazen çarpık gülümsemesi, o saygısız hatta bana göre edepsiz ama insanı canlandıran bakışı...
Seth mükemmeldir.
Aynı zaman da imkansız.

Seth'i sadece Lex tanır. Lex, benim çok yakın iki arkadaşımdan biri. Yuvarlak yüzlü, güzel bişey böyle. Seth'i her bir ayrıntısına kadar sadece Lex'e anlatırım. Çünkü sadece o anlıyor beni. Diğerlerine anlatmıyorum, anlatmaktan korkuyorum belki de, kim bilir..

Ama geçen gün birisine daha anlattım, ağzımdan kaçıverdi, elimde değildi. Her hafta perşembe günleri, dershane bittikten sonra dans derslerim var oraya gidiyorum. Sekiz kişiyiz, hoca öğretiyor işte. Ama benim orada hiç arkadaşım yok, canım falan da sıkılıyor bazen orada, daha yeniyim , üçüncü dersim mi ne. bizim bir üst dönemlerden biri var, Ares diyelim hadi ona da. Çok israr ettim, sen de gel diye. Dayanamadı kırmadı geldi ehehe.

Neyse işte ben dans ediyordum, romantik bir dans, romantik bir şarkı, etraf sessiz.. Seth aklımda. Gözlerim doldu , başımı öne eğdim hemen. Ama ani duygu patlamalarından birini yaşamak üzereyim, hızla partnerimin kollarından ayrıldım, tuvalete doğru koştum. Hüngür hüngür ağladım. kendime acı çektirmeyi seviyorum sanki, elimde değil. Hayatımda kimseye aşık olmadım, kimseyi sevmedim. Ama eğer aşk buysa...
Kötü dostlar, çok kötü.

Sanki ağlamak, ona sevdiğimi söylemek gibi. Ya da onu daima seveceğime dair bir yemin.. hangisi daha güçlüyse. Gözyaşlarım, aşkın yüzüme yağışı belki de. Ağlamayı, gülmekten daha çok seviyorum, ruhum ağlamayı daha huzur verici buluyor. Çıktım işte ben tuvaletten, Ares ile karşı karşıya kaldım biran.

-Neler oluyor?
-Yok bişey.
-İyi değilsin, hadi anlat.

Dans etmek artık umruma değildi, belki günün yorgunluğu belki aşkın verdiği yorgunluktan bilinmez, yorgun düşmüştüm. merdivenlere oturdum, yanıma geçti o da. "Seth.." diye başladım cümleme. Ve sonra zincirleme dökülde her şey dudaklarımdan. Anlatmak istememiştim ama ben ! Sanki bütün her şey ağzımın içinde bekliyormuş, sadece ağzımı açmamı bekliyormuş gibiydi. Beni anlıyor muydu bilmiyorum, ama iyi "anlamış taklidi" yaptığı kesindi. Dalga geçmedi en azından. Omzumu sıvazladı.

-Bilirim o duyguyu. Ben de yaşamıştım bi-

Ama cümlesi yarıda kaldı. Hoca dansa çağırdı.Öyle işte.

Ona anlatmakla doğru mu yaptım bilmiyorum. Sanki insanlara anlattıkça benden uzaklaşcakmış gibi hissediyorum. Hayalimdeki arkamdan sarılışı, çenesini omzuma koyuşu, sıcak nefesini boynumda hissettiğim anki duygular gitmesin yeter..